Perşembe, 03 Aralık 2009 17:53

İSVİÇRE'DE MİNARE YASAĞINI ELEŞTİRENLER TÜRKİYEDEKİ YASAKLARI GÖRMÜYOR MU?

İSVİÇRE’DE MİNARE YASAĞINI ELEŞTİRENLER

TÜRKİYE’DEKİ YASAKLARI GÖRMÜYOR MU?

4 Aralık 2009

İsviçre’deki minare yasağı yaklaşık bir haftadır tüm dünyanın gündeminde. Geçtiğimiz hafta sonu yapılan referandum neticesinde İsviçre halkının çoğunluğu ülkede yeni yapılacak camilerin minaresiz inşa edilmesi yönünde oy kullandı. Demokrasi, hoşgörü, çok kültürlülük vb. kavramların sıkça kullanıldığı Avrupa’nın ortasında Müslümanların ibadeşanelerine ait bir sembole gösterilen bu tavır büyük yankı yaptı. Referandum neticesi sadece İsviçre’de değil, tüm Avrupa’da kıyasıya eleştiriliyor. Yabancı karşıtı, ırkçı siyasiler ve medya haricinde hemen hiç kimse yasak kararını savunamıyor. Konu hakkında konuşan tüm yetkililer bir biçimde bu sonucu ayıplıyor.

Oysa şaşılacak bir durum yok ortada. Yıllardır türlü biçimlerde altı çizilen, beslenen, geliştirilen İslam korkusu ve karşıtlığının doğal bir sonucudur bu durum. Ekilen biçilmiştir! Muhtemelen aynı konu ya da benzeri bir soru Batı’daki hangi ülke halkına sorulsa İsviçre’dekine yakın bir netice alınacaktır. İslam coğrafyasına yönelik süregelen işgal ve sömürü politikalarının ortaya çıkardığı tepkileri kurnazca bir hamleyle “İslami aşırılık” ya da “İslami terör” şeklinde sunan; Müslümanların kendilerine dayatılan Batılı hayat tarzına direnmelerini ve sistematik asimilasyon çabalarına karşı kimliklerini ve değerlerini korumalarını “fundamentalizm” şeklinde mahkûm etmeye kalkan bir anlayışın minare yasağı türünden bir tahammülsüzlük üretmesinden daha doğal ne olabilirdi ki?

Minare yasağının Türkiye’deki yankıları ise Batı’dakinden çok daha çelişkili manzaralar ortaya çıkarmış görünüyor. İslam ve Müslümanlara karşı tutumları tahammülsüzlükten de öte açıkça nefret içeren çevreler dahi İsviçre toplumuna verip veriştiriyorlar. Oktay Ekşi dahi referandumu eleştiriyor. CHP Meclis’te konunun takipçisi pozisyonuna bürünüyor. CHP’li üyelerin açıklamasında “din ve vicdan özgürlüğünün ihlali” olarak tanımlanan ve “özünde hoşgörüsüzlüğün, İslamofobinin, hatta İslam düşmanlığının bulunduğu açık olan bu yasağa karşı güçlü bir tepki gösterilmesi” isteniyor. Ne göz yaşartıcı bir duyarlılık! Genelkurmay da bir açıklamayla İsviçrelilere haddini bildirse tablo tamamlanmış olacak!

On yıllardır halkın inancını bir numaralı tehdit algılayanların, yasakçılıkta sınır tanımayanların bu tutumları inandırıcılıktan uzaktır; çelişkiden öte, düpedüz ikiyüzlülüktür. Başta başörtüsü olmak üzere türlü yasaklarla, dayatmalarla halkı canından bezdirenlerin din ve vicdan özgürlüğünden söz etmeleri komiktir. İnanç konularının bırakın yasaklanmasını, referanduma götürülmesinin dahi hukuka aykırılığının altını çizenler bu ülkede halkın kahir ekseriyetinin açıkça reddettiği, lanetlediği yasakları “değişmez, değiştirilmez ilkeler” saçmalığıyla savunabilmektedirler.

Minare yasağını eleştirenler Taksim’de inşa edilmek istenen cami konusunun bu ülkede 28 Şubat hukuksuzluğunun gerekçeleri arasında sayıldığı gerçeğini unuttuğumuzu mu sanıyorlar? İsviçre’deki referandum için ırkçı partilerin hazırladığı çarşaflı kadın figürleri içeren afişlerin benzerlerini biz bu ülkede örneğin Cumhuriyet gazetesinin “Tehlikenin farkında mısınız?” kampanyası türünden etkinliklerde görmüyor muyuz?  Bu ürkütücü afişler, değişik zamanlarda Genelkurmayca hazırlanan ve askeri mekânlarda sergilenen “İşte Şeriatçıların özlemini duyduğu Türkiye!” türünden kampanya afişlerini andırmıyor mu? 

İsviçre toplumunun sergilediği ırkçı-faşizan tutuma Türkiye’den gösterilen tepkiler arasında saçmalık katsayısı en yüksek tepki ise Devlet Bakanı Egemen Bağış’tan gelmiştir. AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış, Müslümanlara paralarını İsviçre bankalarından çekip Türkiye bankalarına yatırmaları önerisinde bulunmaktadır. İsviçre’yi protesto için paraların bu ülke bankalarından çekilmesini anladık da, neden Türkiye’deki bankalara yatırılması gerektiğini anlayamadık! Türkiye, Müslümanların dini özgürlüklerini İsviçre’den daha fazla yaşayabildikleri bir ülke mi?

Unutmuş göründüğü için Sayın Bakan’a bir kere daha hatırlatalım: Başörtülü kızların, bayanların eğitim ve çalışma hayatında karşılaştıkları zulümler doludizgin sürüyor. Çocuklarımızın Kur’an eğitimi alması hâlâ devletinizin yaş sınırı uygulamasına tâbi! Okullarda inancımıza aykırı ideolojik dayatmalar sistematik bir biçimde sürmekte. Müslümanlar bir araya gelip takva temelli bir mescit inşa etmek istediklerinde Diyanet dayatmasından azade kalamıyorlar. Kamu alanında çalışanların ibadet özgürlükleri kısıtlanmakta. Ve daha buna benzer pek çok alanda itiraf etmek gerekir ki, bu ülkede yaşayan Müslümanlar İsviçre’de yaşayan kardeşlerinin sahip olduğu haklara ve özgürlüklere bile sahip değiller!

Sözün özü İsviçre’de referandumla açığa çıkan yasakçı tutum sürekli beslenen “korku” atmosferinin toplumları nasıl tesiri altına alabildiğini ve tahammülsüz, saldırgan eğilimlere sürükleyebildiğini göstermiştir. Bu yasaklayıcı, dışlayıcı, ötekileştirici tutum mutlaka tavır alınması, tepki gösterilmesi gereken bir tehlike sinyalidir. Bununla birlikte İslam düşmanlığının açık bir yansıması olan bu tutuma tepki gösterenlerin öncelikle kendilerini İslam düşmanlığından arındırmaları aklın, mantığın ve ahlakın bir gereğidir! 

Özgür-Der Genel Başkanı

Rıdvan Kaya

 

Son Düzenlenme Cuma, 04 Aralık 2009 17:54
Rıdvan Kaya

Özgür-Der Genel Başkanı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...